Cumhurbaşkanlığı için yapılan iki seçim turu -14-28 Mayıs- arasında ne olmuş siz anladınız mı?
Zafer Partisi genel başkanı Ümit Özdağ şöyle bir açıklamada bulundu:
“Kemal Kılıçdaroğlu ile, kendisine destek vermem konusunu görüştüğümüzde, altına imzalarımızı koyduğumuz bir protokol üzerinde mutabık kaldık; kazansaydı ben içişleri bakanı olacaktım, partimden iki arkadaşım da değişik bakanlıklara atanacaktı. Mutabık kaldığımız ama protokole geçirmediğimiz bir madde daha vardı: Milli istihbarat teşkilatı (MİT) da bizim uhdemize verilecekti.”
Onun ağzından farklı sözcükler çıkmış olabilir, ben açıklamasını dinlerken zihnimde kaldığı gibi yazdım.
Özdağ açıklayana kadar kimselerin işitmediği protokol ile ilgili soru yöneltildiğinde, Kılıçdaroğlu inkar yoluna gitmedi. İki kişinin ‘namusuna bırakılmış’ öyle bir protokol imzalandığını kabul etti.
Şimdi herkes -hiç kuşkusuz haklı olarak- Kılıçdaroğlu’nu ‘gizli’ bir metne imza attığı için suçluyor.
Yalnız kendi partilileri yok suçlayanlar arasında, uzun süre liderleriyle aynı masayı paylaştığı Millet İttifakı partileri içerisinden de tepkiler alıyor CHP lideri…
Eminim, CHP’li seçmenler yanında CHP’li olmayıp da çeşitli sebeplerle cumhurbaşkanlığı seçiminde kendisine oy verenleri de dehşete düşürmüştür bu bilgi.
Kılıçdaroğlu bir-iki milyon daha fazla oy alabilseydi ‘%50+1’ eşiğini aşabilecek ve cumhurbaşkanı seçilmiş olacaktı; öyle olsaydı, demek ki, şimdi onun atayacağı hükümette içişleri bakanlığı koltuğunda Ümit Özdağ oturuyor olacaktı.
Ve iki bakanlıkta daha Zafer Partili bakanlar…
MİT’in başına da Ümit Özdağ’ın önerdiği bir isim gelecekti.
Bunlar olacak mıydı gerçekten?
Yoksa, CHP lideri, kendisine ikinci turda cumhurbaşkanlığı yolunu açacak ek oylar getirmesi karşılığı olarak Zafer Partisi liderine verdiği üç bakanlık ve MİT başkanlığı sözünü cumhurbaşkanı seçilince tutmayacak mıydı?
Hangisi?
Bana sorarsanız, bu ihtimallerin ikisi de birbirinden kötü.
Olmadı ya, bir an için Kılıçdaroğlu’nun ikinci turdan ‘%50+1’ oy alarak cumhurbaşkanı seçildiğini ve seçime çok az kala kendisine destek oyu sağlaması umuduyla imzalamak zorunda kaldığı gizli protokolün gereğini yerine getirerek üç Zafer Partili bakan atadığını düşünelim…
Neler yaşanırdı bu gelişmenin ardından?
Protokolün varlığı ortaya çıkınca ortalığı toza dumana boğan CHP’liler, DEVA ve Gelecek partilerinden, İYİ Parti’den isimler o zaman susarlar mıydı?
Hiç sanmıyorum.
Daha o gün hepsi birbirine girerdi.
Tersini ve Kılıçdaroğlu’nun altına imzasını koyduğu gizli protokolle verdiği sözü cumhurbaşkanı seçildikten sonra yerine getirmediğini, atayacağı kabineye Zafer Partisi’nden üç üye almadığını düşünsek de sonrasında yaşanacaklar pek değişmiyor.
Seçilemediği halde Ümit Özdağ ikisi arasında kalmak üzere imzalanmış protokolü açıklayıverdi. Kılıçdaroğlu seçildiği halde protokolde verdiği sözü yerine getirmediği takdirde ortalığı toza dumana boğmaz mıydı Zafer lideri?
Akıl alır gibi değil.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan üç günlük Körfez ülkeleri gezisinde üst düzey görüşmeler yaptı; bazı ülkelerde anlaşmalar da imzaladı. Muhalefet partileri imzalanan belgelerdeki üslubun muğlaklığından rahatsız; her partiden sözcüler, ikili görüşmelerde neler konuşulduğunu, imzalanan anlaşmalarla neyin kast edildiğini, para karşılığı hangi değerlerin karşı tarafa taahhüt edildiğini öğrenmek istiyorlar.
Haklı talepler bunlar.
İyi de, o haklı talepte bulunan CHP’nin liderinin, partisinin yetkili kurumlarıyla, yakın çalışma arkadaşlarıyla görüşmeden, içeriği hakkında onları bilgilendirme ihtiyacı duymadan hayati iki konuda -bakanlar ve MİT’in başına atama konularında- geleceğe dönük sözler vermesinin iktidarın yaptığından ne farkı var?
Partisi içerisinden isimler ile, birlikte yolculuğa çıktığı ittifak partilerinden yetkililer “Acaba CHP lideri başka gizli protokoller de imzalamış olabilir mi?” sorusunu sorsalar yerinde olmaz mı?
Benim düşüncem biraz farklı:
Kurulmasına ön ayak olduğu Millet İttifakı’na, içlerinde itiraz edenler bulunduğu halde kendisini zorla cumhurbaşkanı adayı olarak kabul ettirmiş olan Kemal Kılıçdaroğlu, galiba yolun en başından beri, sandıktan kazanarak çıkmayacağını biliyordu.
O düşüncesi Ümit Özdağ’ın sessiz kalmaması yüzünden doğru çıkmadı.
Kılıçdaroğlu’nun protokolün varlığını kabul ettiği cümlesi içerisinde ‘namus’ sözcüğünü kullanması bana bunu düşündürüyor.
CHP’nin geçmişini avucunun içi gibi bilen bir dostuma, “Böyle bir olay hatırlıyor musun?” diye sordum. Tek sözcükle cevap verdi: Asla…
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.