Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Filiz Aydoğan Boschele, gençlerin sosyal medya mecralarında yazmak yerine fotoğraf koymasının, konuşma yerine emoji kullanmasının ve yazarken çeşitli kısaltmalar yapmasının Türkçenin yapısının bozulmasına neden olduğunu bildirdi.
Boschele, medyanın günümüzün en önemli sosyalizasyon araçlarından biri haline geldiğini söyledi.
Medyanın, toplum değerlerini ve işleyişini öğreten aile ile okul gibi kurumları aşacak ölçüde toplumsal yaşamın önemli bir parçası olduğuna dikkati çeken Boschele, “Günümüzde küçücük bebeklere susması için cep telefonları ve tabletler verilmektedir. Artık aileyi bir araya getiren evde, anne ve babalar çocuklarının, birbirlerinin yüzüne bakmak yerine, cep telefonlarına, bilgisayar ekranlarına bakmaktadır. Kısaca, medya hem toplumsal hem de bireysel hatta küresel olarak günümüz toplumlarını geniş ölçekte etkileyen bir kurumdur.” diye konuştu.
Filiz Aydoğan Boschele, toplumun işleyişi, kültürü, gelenek ve görenekleri üzerinde bu kadar etkili olan medyanın görevini doğru yapmadığında birçok değeri dezenformasyona uğrattığını anlattı.
Sosyal medyada gençlerin dil kullanımına bakıldığında da bu durumun açık bir biçimde görülebileceğini ifade eden Boschele, İngilizce klavye kullanmayan arkadaşlarını demode olarak değerlendiren günümüz gençliğinin “likelamak”, “favlamak”, “stalk”, “troll” ve “hashtag” gibi, bu teknolojiyle doğmamış kuşağın bilmediği jargonları olduğunu bildirdi.
Boschele, “Artık gençler sosyal medya mecralarında yazmak yerine fotoğraf koymayı, konuşma yerine emoji kullanmayı, canım yerine ‘cnm’ yazmayı seçiyor. Tabii, bu durum Türkçemizin yapı ve kurallarının bozulmasına neden oluyor.” değerlendirmesini yaptı.
Her teknolojinin kendi terminolojisini de beraberinde getirdiğinin altını çizen Boschele, kültürü oluşturan en önemli öğelerden biri olan Türkçenin de bu teknolojiyi üreten ülkelerin dilinin, kültürünün ve değerlerinin egemenliği altında olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Boschele, televizyonun ortaya çıktığı dönemde alıcılar ve zaplama gibi kavramların konuşulduğunu, günümüzde ise değişen iletişim teknolojisinin artık kendine özgü dilini geniş kitlelere yaydığını kaydetti.
Bu teknolojiyi henüz üretemeyen, sadece tüketen ülkelerin bu araçlara ve yaydığı kültüre direnme gibi bir seçeneği olmadığını, yeni teknolojilerin bir üst versiyonuna ulaşmak için çabalayan kitlelerin var olduğunu dile getiren Boschele, bireylerin toplumla olan zihinsel bağını şekillendirmede belirleyici rol oynayan, sosyal medyayı da içine alan gazetesi, radyosu ve televizyonuyla tüm medyaya çok önemli görevler düştüğünü belirtti.
“Türkçede yer almayan sözcükler literatüre girdi”
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi ve Uluslararası Sosyal Medya Derneği (USMED) Genel Sekreteri Yrd. Doç. Dr. Ali Murat Kırık, gelişen internet teknolojisi ve mobil iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla dilde de hızlı bir değişim yaşanmaya başladığını belirtti.
Kullanılan sözcüklerin, bunların yerine geçen imge ve sembollerin global bir yapıya kavuştuğunu ifade eden Kırık, “Türkçede yer almayan sözcükler literatüre girdi. Bu durum kültürel değişimleri de beraberinde getirdi. Özellikle ‘Z kuşağı’ diye tabir edilen 2000’li yılların sonrası doğan nesil, kelimeleri kısaltarak dilin yozlaşmasına zemin hazırladı. Selam yerine ‘slm’, naber yerine ‘nbr’, merhaba yerine ‘mrb’, kendine iyi bak yerine ‘kib’lerin kullanılması dildeki bu yozlaşmanın ve bozulmanın en somut örnekleri arasında yer alıyor.” ifadelerini kullandı.
Kırık, sosyal medyanın kendine has iletişim dili ve aktarım şekli bulunduğunu, bu dilin sürekli kendini revize ettiğini, teknolojiye bağlı olarak değişim gösterdiğini bildirdi.
Kullanıcılara da bu dilin sürekli empoze edildiğine dikkati çeken Kırık, şöyle devam etti:
“Sanal dünyanın ortaya çıkmasıyla birlikte yabancı kökenli sözcükler adeta dili esir aldı ve gençler bu sözcükleri yaygın biçimde kullanmaya başladı. İngilizcenin ağırlığı açık bir şekilde göze çarpmaktadır. Tamam yerine ‘okay’, güle güle yerine ‘bye’ sıklıkla kullanılmaktadır. Sanal dünyada kullanılan bu dil ne yazık ki gerçek hayatı da etkilemektedir. Duyguların yazılı bir dilde ifade edilmesini nispeten daha da kolaylaştıran emojiler ise sanal dünyanın ‘göstergebilimsel dili’ olarak ifade edilebilmektedir. Gerek Türkiye’de gerekse de dünyada her beş bireyden dördü sanal ortamda emojilere yer veriyor. Yüzde 80’lik bu kullanım oranı oldukça dikkate değer. Emojilerle hislerimiz, duygularımız, düşüncelerimiz, ruh halimiz yansıtılırken kelimelerin yeterli olmadığı durumlarda kullanıcılar bu simgelere başvurabiliyor. Jest ve mimiklerin yerine de kullanılabilen emojiler, soğuk olan yazınsal sanal dili daha sıcak bir hale getiriyor. Kimi zaman meydana gelebilecek yanlış anlamaların önüne geçebiliyor. Ancak sürekli emojilerin kullanılması da milli dilin öz niteliklerine zarar vererek, dili zedeleyebiliyor.”
Ali Murat Kırık, sanal dünyanın kendine özgü adabımuaşeret kurallarının bulunduğunu, dilin de bu kuralların en başında yer aldığını ifade etti.
Sürekli büyük harflerle yazmanın karşıdaki kişiye bağırma ve azarlama anlamına geldiğine dikkati çeken Kırık, “Sanal dilde dil bilgisi ve yazım kurallarının gözetilmediği düşünülürse bu durumun farklı anlamalara ve anlam kargaşalarına zemin hazırlayacağını söylemek pek de yanlış sayılmayacaktır. Cümlelerin sonuna noktalama işaretleri koymamak, noktadan sonra büyük harfle başlamamak, virgülleri kullanmamak yapılan en büyük dil yanlışlarındandır.” görüşünü paylaştı.
Kırık, internet ile sosyal medyada dilin doğru kullanılması ve öz niteliklerinin kaybolmaması için sosyal medya okuryazarlığına ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Sosyal medya okuryazarlığının her yaştan ve kesimden bireyin ihtiyacını karşılayacağını, metin ile mesajların doğru bir şekilde anlaşılmasını ve hatalı dil kullanımını giderek azalmasını sağlayacağını vurgulayan Kırık, sürekli emojilerin kullanılması ise sağlıklı bir şekilde duygu ve düşüncelerini aktaramayan nesillerin yetişmesine sebep olacağını sözlerine ekledi.