Yerli diziler söz konusu olduğunda, dizi izlemeyi kolay kılan ama sıkıcılaştıran bir şey vardır; karakterlerin tahmin edilebilirliği… Daha önce pek çok başka dizide izlediğiniz karakterin bir benzerini yeni bir işte gördüğünüzde, onun sınırlarını bilir yaptıklarına şaşırmazsınız. Senaristler için bir ölüm çukuruna dönüşecek kadar sıkıcıdır yerli dizi karakterleri.
Ve ne tuhaftır ki dizi tarihinin en unutulmaz karakterlerinin ortak özelliği; tahmin edilemez olmalarıdır. Dr. House, Walter White, Ezel…
Dizi işi bizde iyice konfeksiyon üretimine döndüğünden stereotipler üzerine kesişmelerden ibaret olay örgüleri oluşturularak yazılan-çekilen hikayeleri, tıpkı keçiboynuzu çiğner gibi izler tüketiriz.
Bu girişten sonra şunu artık yazmak zorundayım; Öğretmen beni uzun zamandır en çok şaşırtan iş oldu. Ulusal kanalda karşıma bu kadar farklı ve sert bir dizinin çıkmasını beklemiyordum!
Eleştirmen olarak, bir sınıf dolusu lise öğrencisi ve onları rehin alan öğretmen temasına uzak değilim. Aslına bakarsanız, yeni nesilden fena halde yaka silken Japonlar bu temaya bayılır ve Battle Royale gibi filmlerle ile bunu uçlara taşımayı da başardılar ve tahmin ettiğim gibi, Öğretmen de bir Japon dizisi olan Mr. Hiiragi’s Homeroom’dan uyarlama…
Uyarlama yaparken özü koruma konusunda çok başarılı değiliz, genellikle ortaya aslından çok başka şeyler çıkıyor. Yerelleştirme hadisesi sıkıntılı iş ama Öğretmen bunu aşmış çünkü kendisini seyirciye göre ayarlamak uzağına düşmüyor. Olması gerektiği gibi çekilmiş. Başka türlüsü zaten tesir etmezdi.
Sizin anlayacağınız bu Afet öğretmenle haylaz öğrencilerinin neşe dolu maceralarını anlatan bir Hayat Bilgisi klonu değil. Koçum Benim, Arka Sıradakiler, Lise Defteri, Pis Yedili… Bu liseli dizilerinin ortak özelliği gençlerin eninde sonunda bizim umudumuz olduğudur ama Öğretmen, gençleri bir umut olmaktan çıkarıyor. Onları potansiyel bir suçlu olarak sunuyor ve seyircinin karşısında rehin alarak yüzleşmelerini sağlamaya çalışıyor. Bu bir intikam alma ve arınma hikayesi… Günümüzün distopyasına uygun bir şekilde, edepsiz gençlerin mutlaka terbiye edilmesini öğütleyen bir hikaye.
Bu hikayede bir Akif öğretmen ve bir sürü genç öğrenci var. Başrol itibariyle riskli bir cast, aynı zamanda basmakalıp rolleri oynamaktan sıkılmış dizi oyuncuları için de büyük bir ödül. Akif öğretmen rolünde İlker Kaleli’yi izliyoruz. Daha ilk bölümden rolüne tamamen girmiş. Rol için olabilecek en iyi seçim olduğu ortada.
İlk bölümün giderek açılan yapısını sevdim. Seyirci de en az rehin alınan öğrenciler ya da dışarıda onları bekleyen aileleri kadar şaşkın ve kör. Reji bir tahmin yapmamızı özellikle zorlaştırıyor ve bölümü Akif öğretmenle özdeşlik yaşamamızı iyice zora sokan bir sahneyle sonlandırıyor. Bunun tıpkı Ezel’deki gibi “başkalaşacak” bir şey olduğunu düşünüyorum. Belki de Akif öğretmen yalnız değil ya da bütün öğrenciler karşısında değil. Akif Öğretmen, intihar eden öğrencisi Rüya, nişanlısı, Rüya’nın babası pazarcı Ziya… Karakterler birbirine yaklaştıkça hikaye bir puzzle gibi tamamlanacak.
İlk bölüm fragmanları dönerken taşıdığım, bu hikayeyi bir sezon sürdürmek zor fikrine artık sahip değilim. Öğretmen, senaristler işi ellerine yüzlerine bulaştırmazlarsa bölümler boyunca açılabilecek bir hikayeymiş gibi duruyor.
Böyle sıradışı işleri seyirci ya çok sever ya da reddeden. Reytinglere bakarak Öğretmen’in ilk bölümden çok sevildiğini söylemek de olası. Güçlü ve sert bir suç hikayesini sinema duygusunda seyirciye taşıyan bir iş… İlk bölümde yadırgadığım tek şey ise, kostüm ve makyaj departmanının Ceren Moray’dan bir Aslı Enver çıkarmaya çalışmaları oldu. O da bir kusur değil, Öğretmen’in ikinci bölümünü merakla bekliyorum.