TBMM Anayasa Komisyonu’nda bugün görüşülmeye başlanacak başörtüsü ve ailenin korunmasıyla ilgili anayasa değişiklik teklifine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
AK Parti’nin 2012’de kararnameyle bu meseleyi tamamen çözdüğüne dikkati çeken Yıldız, seçim dönemine yaklaşırken konunun tekrar gündeme geldiğine işaret etti. Yıldız, “Bir baktık ‘barışma, vedalaşma, helalleşme’ adı altında Kılıçdaroğlu, Müslüman Anadolu insanının güvenini kazanmak için kanun teklifi verdi. Sayın Cumhurbaşkanı da ‘Bu konuda samimiyseniz gelin bunu anayasa hükmü haline getirelim.’ dedi ve bir kanun teklifi verdik.” dedi.
AK Parti ve MHP’li 335 milletvekilinin ortak imzasıyla verilen teklifi ilk olarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un imzaladığını anımsatan Yıldız, teklifin bugün Anayasa Komisyonu’nda görüşüleceğini belirtti. Yıldız, şunları söyledi:
“Bildiğim kadarıyla CHP, HDP komisyona katılmıyor. İYİ Parti’nin katılacağını duyduk ama onlar da ‘Kendi metnimizle geliyoruz.’ diyor. İzah edilecek bir tarafı yok. ‘Kendi metnimizle geleceğiz.’ derken bütün teamülleri yıkıyorlar. Öyle bir kişinin teklifiyle olmaz ki, 200 imza ihtiyacı var en azından. Böyle bir sayıları yok. Kaldı ki sadece başörtüsü değil bu, bir de ailenin birliği ve korunmasıyla ilgili 41. madde var.
İnsanımızın dini duygularını istismar edip bunu tahvil etmek için…’İşte kanun teklifi, gelin bunu esastan, temelden çözelim.’ dediğimizde kıvırdılar. Türk milletinin feraseti yüksek. Türk milletinin kafasında 28 Şubat; FETÖ-NATO-CHP üçlüsünün tezgahıdır. Ne yaparlarsa yapsınlar bundan kurtuluşları yok.”
Yıldız, anayasa değişikliklerinde oyların gizli olduğunu, bunu referanduma götürmek için 360 ile 400 arası bir oya ihtiyaç bulunduğunu anlattı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “400’ün üzerine referanduma götürmeyeceğiz” ifadesini anımsatan Yıldız, şöyle devam etti:
“Meselenin muhalefet samimiyse Meclis’te hallolacağını düşünüyorum. Başörtüsü ve ailenin korunması konusunda muhalefet samimiyse Genel Kurul’daki çalışmalara, oylamaya, komisyondaki çalışmalara iştirak eder ve itirazları neyse dile getirir. Ancak ‘Biz AK Parti ve MHP’nin hazırladığı, Meclise sunduğu anayasa değişikliği teklifi değil de kendi teklifimizle geliriz.’ demeleri de bizim tarafımızdan dinlenemez. Çok nezaketsiz bir şeydir zaten. Muhalefet katılırsa Meclisten geçeceğini umuyorum. Yoksa muhalefetin söylediklerinde samimi olmadığı bir kere daha görülür. Çok kötü bir yere savrulmuş olurlar. Zaten inandırıcılıkları yok, büsbütün kaybederler.”
Din ve vicdan özgürlüğü
Din ve vicdan özgürlüğünün Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına alınmış bir insan hakkı olduğunu vurgulayan Yıldız, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Din ve vicdan özgürlüğü kişilere diledikleri inancı benimsemek, bu inancın gereklerini yerine getirmek, belli bir dini benimsemeye zorlamamak imkanlarını tanımaktadır. Kimse inancından dolayı kınanamaz. Laiklik inanç özgürlüğünün güvencesidir. Her türlü sapkınlığı, farklı cinsel yönelimleri, farklı tercihlere saygı gösterilmesini insan onuruna saygı ile eşdeğer görenlerin milletimizin mahremiyetini, ailesini, cinsiyetini ve nesillerini bozmaya gücü yetmeyecektir.”
Başörtüsüyle ilgili süreç
Yıldız, 28 Şubat sürecine değinerek bunun toplumda yarattığı travmanın çeşitli şekillerde 2012’ye kadar devam ettiğini, yasakçı uygulamaların özellikle muhafazakar kesim üzerinde derin izler bıraktığını ifade etti.
Türkiye’de “başörtüsünün kullanılmaması” ya da “başörtüsü yasağı” adı altında bir kanun bulunmadığına işaret eden Yıldız, başörtüsüyle ilgili yaşanan süreçleri dile getirdi.
Yıldız, şöyle devam etti:
“1978 yılı CHP’nin iktidar olduğu yıllardan biridir. Meşhur Güneş Motel rezaletiyle 11 Adalet Parti milletvekilinin, bakan yapılmak karşılığında partilerinden istifası sağlanmış ve bunlardan 10’una bakanlık verilmiştir. CHP hükümetinin Çalışma Bakanlığı ilk defa resmi olarak kadın memurların başörtüsü ile işe gelmelerini yasaklanmıştır. 8 Aralık 1978’deki genelge ile ilk defa kamu da çalışan bütün kadın memurların başörtüsüyle işe gelmeleri yasaklanmıştır.
Bu genelge ile ayrıca erkeklerin sakal, uzun saç, kravatsız işe gelmesi de yasaklanmıştır. 1979’da ilk defa başörtülü ve sakallı fotoğraflarla adayların üniversite seçme sınavına kayıt yaptıramayacakları duyurulmuştur. 1982’de YÖK, yayınladığı kıyafet genelgesi ile türbanı yasaklamış, 1984’te genelgeyle bu yasağın kaldırıldığını duyurmuştur.”
Yıldız, başörtüsünün Anayasa’nın koruması altına alınması için 29 Ocak 2008’de TBMM’ye sunulan anayasa değişikliğinin AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla kabul edildiğini ancak CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu üzerine, anayasa değişikliklerini esastan inceleme yetkisi olmayan mahkemenin, esasa girerek anayasa değişikliğinin iptaline karar verdiğini söyledi.
“Başörtü yasağının, ‘Atatürk’ün ilke ve inkılapları gereği uygulanmak zorunda’ olduğu iddiası doğru değildir.” değerlendirmesinde bulunan Yıldız, şunları kaydetti:
“1925 yılında 657 sayılı Şapka Kanunu kabul edilmiş, kadınların kıyafetleri ve başörtüsü ile ilgili herhangi bir hüküm konulmamıştır. 1935 yılında bir kısım milletvekili çarşafın yasaklanması ile ilgili kanun teklifi vermiş bunu haber olan Atatürk İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya emir vererek, bu kanun teklifini geri çektirmiştir. Atatürk, ‘dinimizin tavsiye ettiği tesettür örtünme hem hayatımıza hem de fazilete uygundur.’ diyerek desteklemiştir. Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ve eşi Latife Hanım başörtülerini çıkarmamışlardır.”