Basın ve yayın dünyasının 1950’den sonra merkezi haline gelen “Babıali”, gazeteci ve yazarlar tarafından anlatıldı.
Büyükçekmece’deki kitap fuarında gerçekleşen ve moderatörlüğünü yazar Mehmet Nuri Yardım’ın yaptığı konferansta konuşan gazeteci, yazar ve senarist Üstün İnanç, Babıali yıllarında tanıştığı şair Necip Fazıl Kısakürek ile ilgili hatıralarını dile getirdi.
İnanç, Necip Fazıl Kısakürek’in Türkiye’nin en büyük düşünürlerinden biri olduğunu ifade ederek, “Çok büyük bir dahiydi. Onun o dahilik keşfindeki gücünün geçmişinde Babıali vardı, çünkü mesleği gazetecilikti. Kısakürek’in birinci özelliği gazetecilik, ikinci özelliği de sanattı, felsefeydi ve sonsuz derecede olan bilgisiydi.” dedi.
Üstad Necip Fazıl’ın “Basın Şeref Kartı”na sahip olduğunu belirten İnanç, şunları kaydetti:
“Necip Fazıl Bey, 1960’lar da siyasal şartlar içerisinde, Demokrat Parti iktidarını destekliyordu. 27 Mayıs darbesi olunca Necip Fazıl ve birkaç gazeteci yani hükümeti tutan gazeteciler tevkif edildi. Daha sonra hürriyet hareketi gibi gelişmeler yaşanmaya başladı ve diğer gazetecilerin hepsini serbest bıraktılar fakat Necip Fazıl, Toptaşı Cezaevi’nde içeride kaldı ve sonra bir suçu olmadığı için serbest bırakıldı. Arkadaşı Selim Ragıp Emeç, ‘Son Posta’ gazetesini çıkarıyordu, yazı yazmasını teklif etti ve ‘Üstad’ orada günde iki yazı olmak üzere yazılar yazıyordu. Çetin Emeç de gazetenin genel yayın müdürüydü, hiç kimse bilmez ama Hürriyet gazetesinde müdür olabilen Çetin Emeç’i de yetiştiren, gazetecilik bilgisiyle onu enforme eden kişi Necip Fazıl’dır.”
“Gazetecilik, meslekler içinde en güzelidir”
Mesleğe ilk adımı 1960’da atan gazeteci, yazar, şair ve ressam Gürbüz Azak da gazeteciliğin çok özel bir meslek olduğunu aktararak, “Gazetecilik zannımca meslekler içinde en güzelidir. Meslek hayatım süresi içerisinde grafikerlik, köşe yazarlığı, yöneticilik gibi sıfatlarım oldu.” diye konuştu.
Deneyimlerinden bahseden Azak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu meslekte çok değişik tipler tanıyorsunuz; aktör, aktris, rejisör, siyasetçi, cumhurbaşkanı, başbakan hatta tır şoförü… Kapınız çalınıyor, bakıyorsunuz karşınızda bir müsteşar veya ülkenin en sevilen rejisörü. Gazetecilik dönemimde mesleğe meraklı gençler gelirlerdi, onları sınardım ve Sarıyer’den börek resmi çekmelerini isterdim. Eğer sadece börek resmi çekip getiriyorsa ondan gazeteci olmaz ama Bebek’te elinde balon taşıyan çocukları, İstanbul Boğaz’ından geçen iki Rus yük gemisini çekip getiriyorsa, börek fotoğrafını çekse dahi ondan gazeteci olur çünkü gazetecilik, geniş ufuklu olmayı gerektiriyor.”
Dünden bugüne gazetecilik ve yayıncılık dünyasına dair konuşan yazar Nurettin Taşkesen ise geçmişte eğitimcilik yapsa bile bu sürecin kısa sürdüğünü, kendini yine gazeteciliğin içinde bulduğunu belirterek, “1971’den sonra Babıali ile münasebetim başladı ve 1975’te okulu bitirince hemen işe başladım. Eskiden ‘musahhihlik’ diye bir müessese vardı gazetelerde. Gürbüz Azak ağabeyle aynı mekanda, o yazı işleri müdürüydü, ben de musahhih olarak göreve başlamıştım. Musahhihlik, basit bir şey görünüyor ama haberleri, yazıları hatta birçok yazarın yazısını düzeltmek için çok iyi dil, cümle, gramer, ifade ve kültür olarak mutlaka bilgi sahibi olmak lazım.” şeklinde konuştu.
Yazarlar, konferans sonrasında öğrencilerle hatıra fotoğrafı çektirip kitaplarını imzaladı.