TÜİK, 2021-2023 dönemine ait hayat tabloları verilerinde ilk kez eğitim seviyesinin yaşam süresine etkisini hesapladı.
Buna göre 30 yaş erkekte ortaöğretim altı eğitime sahip olanlarda yaşam süresi 45,7, ortaöğretim mezunlarında 47,7, yükseköğretim mezunlarında 50,5 olarak hesaplandı. 65 yaş erkekte ortaöğretim altı eğitime sahip olanlarda 15,3, ortaöğretim mezunlarında 16,7, yükseköğretim mezunlarında 18,5 oldu. 30 yaş kadında ortaöğretim altı eğitime sahip olanlarda 51,1, ortaöğretim mezunlarında 54,0, yükseköğretim mezunlarında 56,1 olurken, 65 yaş kadında ortaöğretim altı eğitime sahip olanlarda 18,9, ortaöğretim mezunlarında 21,2, yükseköğretim mezunlarında 22,9 olarak hesaplandı. Tabloda eğitim düzeyi yükseldikçe beklenen yaşam süresinin de uzadığı görüldü. Ortaöğretim altı eğitim seviyesi ile yükseköğretim eğitim seviyesine sahip 30 yaşındaki kişilerin beklenen yaşam süreleri arasındaki farkın 5 yıl civarında olduğu tespit edildi.
‘SAĞLIK OKURYAZARLIĞIYLA DOĞRUDAN BAĞLANTILI’
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı, Yaşlılık Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Emine Özmete, eğitim seviyesinin yaşam süresine etkisinin sağlık okuryazarlığıyla doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi. Prof. Dr. Özmete, “Yani sağlık alanında bilgi ve hizmetlere erişim, sağlıklı yaşam biçimini benimseme, zararlı alışkanlıklardan korunma, düzenli doktora gitme, kronik hastalıklardan korunma, düzenli egzersiz, erken teşhis ve tedaviden yararlanma olanaklarıyla doğrudan bağlantılıdır. Diğer yandan, eğitim düzeyi yüksek olan bireylerin kendi sorun çözme kapasitelerinin daha yüksek olmasını beklemekteyiz” dedi.
Eğitim düzeyinin yükselmesiyle bireylerin toplumdaki olanaklardan yararlanma oranlarının da arttığını belirten Prof. Dr. Özmete, birey sağlığının korunmasında sosyal etkileşim ve sosyal destek mekanizmalarının önem arz ettiğini dile getirdi.
‘ÖMRÜN UZAMASI, İNSANLIĞIN EN BÜYÜK BAŞARISIDIR’
Yaşam kalitesi göstergeleri ile eğitim seviyesini değerlendiren Prof. Dr. Özmete, “Okulda geçen her 1 yıl, insana yaşam becerisi kazandırmaktadır. Bu yaşam becerilerinin de hayata yansıdığını ve ömrü uzattığını değerlendirebiliriz. Ömrün uzaması, insanlığın en büyük başarısıdır. Eğitim düzeyinin yükselmesi bireylerde yaşam kalitesini de yükseltmektedir. Güvenli yaşam koşullarını tesis etme, gelir düzeyi yüksek olan meslek sahibi olma ve bilinçli bir yaşam sürmek kolaylaşıyor. Sağlıklı olmak yaşam kalitesinin en önemli göstergelerinden bir tanesidir. Sağlığı bozulan bireylerin topluma katılım olanakları da azalıyor. Bu durum bireyin yaşamdan duyduğu memnuniyeti de azaltıyor. Yaşam memnuniyetini artıran en önemli unsurlardan bir tanesi ise özellikle yaşlılarda aile, torun ve çocuklarla zamanını geçirmesidir. Hem aile içerisinde, hem de toplum içerisinde sosyal etkileşim sistemlerinin ve kuşaklar arası dayanışmanın korunması ve sürdürülmesi önemli hale gelmektedir” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Özmete, Türkiye’de yaşlı nüfus oranının hızla arttığına vurgu yaparak, “Bugün genel nüfus içerisinde yaşlı nüfusu oranımız yüzde 10,2 düzeyindedir. Yaklaşık 8 milyon 65 yaşın üzerinde nüfus grubumuz bulunmaktadır. Önemli olan uzun yaşamak değil, sağlıklı yaşamaktır. Sağlıklı yaşam beklentisinin artırılması için de hareketli bir yaşam, kronik hastalıkların önlenmesi önemli hale gelmektedir. Sağlıklı yaşam beklentimiz, ortalama beklenen yaşam süresinden daha düşüktür” dedi