Tiyatro ve dizi oyuncusu Cihan Ünal, “Oyunculuk bakımından geri değiliz. Her ülkenin kendine göre şartları var. Her ülkenin yetişmiş büyük aktörleri, aktrisleri var. Ama bizde de dünya tiyatrosuyla boy ölçüşecek, onları geçecek aktörler ve aktrisler vardır.” dedi.
Fransız yazar Yasmina Reza’nın “Sanat” adlı oyununda Can Gürzap ve Mutlu Güney ile aynı sahneyi paylaşan Ünal yaptığı açıklamada, oyunculuk ve tiyatro sanatına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Sanatçı 60 yıla yakın bir süredir sahnelerde olduğunu aktararak, henüz 10’lu yaşlarda “Çocuk Saati” adlı radyo programı ve çocuk tiyatrolarıyla sahneye adım attığını söyledi.
Oyunculuğun zorluklarına değinen Ünal, maddi anlamda da yeterli bir getirisi olmadığına dikkati çekerek, şunları kaydetti:
“Tiyatroda para yoktur. Bu doğru bir teşhis. Hatta eskiden dizilerde de para yoktu. Mesela ben, 1980’de 4. Murat dizisinde oynadım. İlk önemli dizidir o. Arkasından 1986’da TRT’nin en pahalı dizisi olan ‘Kuruluş-Osmancık’ dizisinde Osman Bey’i oynadım. Cirit atlıları benden daha fazla alıyordu. Son zamanlardaki gençler para bakımından çok şanslı. Ama şöyle bir tehlike var. Aktör olmak başka, para sahibi olmak başka şey. Ticaret yaparak da para kazanılabilir. Ancak aktör olmak istiyorsan para o kadar önemli değildir. Gerçekten tiyatroda para yok ama başka bir şey var. Oraya gönlünüzü koyuyorsunuz ve size başka hazlar veriyor. Bu anlamda tiyatro oyunculuğunun büyüsü başkadır. “
Cihan Ünal, tiyatro oyunculuğunun ve aktörlüğün çok meşakkatli bir iş olduğunu vurgulayarak, “Derlerdi ki maden işçisinden sonra en ağır işçi, tiyatro oyuncusudur. Bence maden işçisinden de ağır. 80 sayfa ezberleyecek, sahneye çıkacak ve o 80 sayfayı, kelime, virgül, nokta kaybetmeden, seyirciye aktaracaksınız. Bunu yapabilen aktör meşakkatli bir dönemden geçiyor demektir.
Kendisini fizik olarak hazırlıyor, uykusuna, dinlenmesine, sağlığına dikkat ediyor ve çok çalışıyor demektir.” ifadelerini kullandı.
“Konservatuvarda, Stanislavski metoduyla temel eğitim verilmeli”
Klasik eserlerin günümüzde Türk tiyatrosunda pek fazla yer almadığına işaret eden sanatçı şu bilgileri verdi:
“Shakespeare’in Moliere’in eserleri, klasikler ve dünya repertuvarından oyunlar eskiden bizde oynanırdı. Şimdi çok az oynanıyor. O dönemler tiyatronun altın yıllarıydı ve biz dünya tiyatrosundan hiç geri değildik. Hala da oyunculuk bakımından geri değiliz. Her ülkenin kendine göre şartları var. Her ülkenin yetişmiş büyük aktörleri, aktrisleri var. Ama bizde de dünya tiyatrosuyla boy ölçüşecek, onları geçecek aktörler ve aktrisler vardır.”
Ünal, üniversitelerin ve konservatuvarların sayısının çoğaldığına da dikkati çekerek, “Sadece konservatuvar için değil bütün bölümler için hoca da yetişmesi lazım. Hoca konusunda maalesef çok eksiğiz. Eğitim sistemimiz zaten felaket durumda. Pazardaki sergideki elmaları, portakalları düşünün. Bir de manavda özene bezene seçilen parlak meyveleri düşünün. Aradaki fark böyle bir şey. Nitelik, nicelik meselesi var.” değerlendirmesinde bulundu.
Konservatuvarda,”Stanislavski” metoduyla temel eğitim verilmesi gerektiğini kaydeden sanatçı, bütün klasik eğitimlerde bu metoda yer verildiğini söyleyerek, “Mesela Picasso, Picasso olarak dünyaya gelmedi. Önce klasik resim yaptı. Sonra Picasso oldu. Oynadığımız Sanat oyunu da biraz bununla ilgili. İnsanlar, moda olsun, çağdaş olsun diye seviye atlamaya çalışıyor, geleneksel ya da klasik olan şeyleri inkar ediyorlar. Böyle bir fark var bu dönemde. O zaman da temeli zayıf oluyor. Ayağı yere sağlam basmıyor.” ifadelerini kullandı.
“Keşke bugünkü imkanlar ve çalışma rahatlığı geçmişte olsaydı”
Cihan Ünal, son yıllarda büyük ilgi gören dönem dizilerine de değinerek, “Keşke bugünkü imkanlar ve çalışma rahatlığı geçmişte olsaydı. Tabii çok yoğun ve saatlerce çalışmanız gerekiyor.
Yorgunluk çok büyük ama kamera özellikleri, yönetmen ve ekip de çok önemli. O zaman maalesef biraz derme çatma ve toplama oluyordu her şey. Şimdi artık meslek sahibi yönetmenler, ışıkçılar var. O dönemde alaylıydı. Aslında sinemanın geri kalmasının nedeni, Yeşilçam anlayışıdır.” diye konuştu.
Aktörün sesiyle ve nefesiyle bir bütün olduğunun altını çizen sanatçı, şöyle devam etti:
“Eskiden sizi bir başkası iyi seslendirirse iyi oyuncu diyorlardı. Ama Altın Portakal ödülünden bir dilimi seslendirme yapana vermiyorlardı. Bugün, rejisörler, ışıkçılar, kameramanlar ve set ekibi, işin püf noktalarını daha iyi biliyor. Şimdiki nesil daha şanslı. Çok yetenekli olmasa bile sinemada 1, 5 veya 10 defa çekim yapılabilir ama tiyatro öyle değil. Tiyatro sinemadan farklı bir şey. Onun için de her sinema starı, gelip tiyatroda oynayamayabilir. Bilmesi gereken bazı şeyler var ki en önemlisi de ses, nefes özelliği. Sahnede konuştuğu zaman en arkadaki kişi sizi anlayacak, duyacak, görecek ve hissedecek. Tiyatro okuldur derler ya, tiyatro okul değildir. Tiyatro, devletin okutup yetiştirmesi gereken toplumu, manevi, doygunluğa ulaştıran bir aracıdır.”
Sanat oyunu, 27 Mart’ta KKM Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi’nde bir kez daha sanatseverlerle buluşacak.