Habertürk yazarı Murat Bardakçı‘nın bugünkü yazısından önemli bir bölüm:
Milleti tehdide seçimden haftalar önce başladılar; “Aha işte geliyoruz, gelir gelmez hesap soracağız, size bakın neler neler edeceğiz! Gelmemize az kaldı, öfkemizden korkun, hiddetimizden titreyin ve bekleyin!” diye haykırıp durdular. Ama gelemediler, gelemeyince de bütün hayalleri puf edip söndü, neticede akılları, fikirleri, kafaları bir tuhaf oldu. Senelerdir dillerinden düşürmedikleri demokrasiyi, telâffuz ederken mangalda kül bırakmadıkları düşünce özgürlüğünü, şampiyonluğunu yaptıkları söz söyleme hürriyetini vesaireyi bir tarafa attılar ve onların gönlündeki partilere oy vermeyip de iktidara getirmeyen vatandaşa şimdi hakaret üstüne hakaret, tehdit üstüne tehdit yağdırıyor ve bol bol da küfrediyorlar.
Onlara sorarsanız, kendileri gibi düşünmeyen kim varsa tamamı aptal, cahil, pislik, vesaire… Hatunun biri hem küfrediyor, hem de potansiyel katili oynayıp işi kendisi gibi düşünmeyenleri toplu halde yakmaya kadar götürüyor; “Tiktok fenomeni” olduğunu zanneden ucuz şaklaban seçmene belâ okuyor, mebzul miktardaki dizilerin sokakta görseniz tanıyamayacağınız figüranı “büyük sanatçı” havalarında milletin zekâsını diline dolamış hakaret ediyor da ediyor.
Bunlar böyle de Avrupa görmüşü, hattâ Avrupalı olmuşu farklı mı?
Aynı! Ailesi Türkiye’den gitmiş ve Belçika’da bakanlığa getirilmiş bir başka hatun, yumurtadan çıkmış da kabuğunu beğenmemiş kuş misâli Türklerin çifte vatandaşlıktan mahrum edilmesini istiyor. Gerekçesi de, Tayyip Erdoğan’a oy vermelerinin önüne geçebilmek!
Demokrasiye gel demokrasiyeeeeee, hem de en âlâsından Avrupa demokrasisine!
DEPREMZEDENİN BEDDUASI FENADIR!
Vahşetin en hayâsızına hedef olanlar da depremzedeler…
Felâkete uğrayanlar için söylenenleri burada tekrar etmeye bile utanıyorum ama merak ediyorum: Seçimin sonucu ile depremzedeler arasında böylesine sapık bağlantılar kurmak nasıl akla gelebilir? Hudutsuz nefretlerini ve hınçlarını depremzedeye kadar götürüyorlar diyelim, fakat hatırlarına gelenleri böyle açıkça yazıp söylemekten hiç mi utanıp sıkılmazlar?
İnsanlığı terketmenin tezahürü demek böyle oluyormuş!
Hırsları yüzünden en vahşî ve en acımasız yaratıktan da beter olan bu güruha bakın, memleketin nasıl bir uçurumun kenarından döndüğünü görün ve şayet seçimi kazanıp da iktidara gelebilseler idi neler yapabileceklerini hayâl etmeye çalışın. Ama insan olduğunuz için ne kadar uğraşırsanız uğraşın, o seviyeye inemezsiniz! İçerisinde insaniyetin zerresi kalmış olanın, hayallerinde bile bu kadar pespayeleşebilmesi mümkün değildir!
Böylelerine hayvanat bahçesini lâyık gördüğüm için öncelikle gözümün nûru ve hayatımın neş’esi olan evdeki hayvanlarımdan ve nihayet hayvanlar âleminin tamamından özür dilemem gerekiyor. Malûm zevâta “belhum adal” diyeceğim ama anlamayıp Wikipedia’yı tırtıklayacaklar; başka sözler etsem onların seviyesine inmiş olacağım, dolayısı ile rahatça anlayabilecekleri ifadeyi kullanıp “hayvanat bahçesi sâkinleri” demekle yetiniyorum.
Hayvan tâifesinden tekrar tekrar özür dilerim!