Ünlü radyo programcısı, sunucu ve müzik yazarı Doç. Dr. Michael Kuyucu, radyoculuğun oldukça popüler olduğu yıllarda Süper, Joy, Joy Türk, Metro, NTV ve Best FM gibi radyolarda programcılık ve yöneticilik yaptı. Müzik Dünyasını Anlamak, Sürgün Gibi Masallarda, Türkiye’nin Eurovision Serüveni, Pop İnfilakı gibi kitapları yayınladı. Şu anda CRI TÜRK Genel Müdürü olan Kuyucu, aynı zamanda İstanbul Aydın ve İstinye üniversitelerinde dersler veriyor. Zinde Yayınları’ndan çıkan Müziğin Kilometre Taşları kitap serisinin üçüncüsünü yakın zamanda yayınlanan Kuyucu ile bir araya gelip 90’lı yılların radyo yayıncılığını, pop müziğin serüvenini konuştuk. Kuyucu’ya göre doksanlarda önemli bir çıkış yakalayan Türk pop müziği bugün hızla ivme kaybediyor. Kuyucu pop müziğin bugünü ile alakalı şu değerlendirmeyi yapıyor: “Yetmişli yılların müziği tamamen orkestralarla zengin ama canlı. Seksenlerde de bu biraz devam etti. Doksanlarda elektronik müzik çıktı. 90’larla birlikte müziğin ‘sound’unda düşüş oldu. Teknoloji geliştikçe ‘sound’lar gelişti ama müziğin niteliği kayboldu. Bugün çok hızlı tüketilen, sözleri anlamsız söz öbekleri, kelimeler ve sloganlarla yapılan şarkılar var.”
ENDÜSTRİYE KATKILARI YOK
Aranjörlerin yurt dışından hazır ‘loop’lar satın aldıklarını, o yüzden de piyasada birbirine benzer şarkıların hızla çoğaldığına dikkat çeken Micheal Kuyucu, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Pop müzik şu anda ‘YouTube’da şu kadar izlendim. Bu kadar popülerim. Şu ‘single’ı yaptım. Şu klibi çektim’ şeklindeki hızlı bir tüketim malzemesine döndü. Bu dönem aslında prodüktörler açısından üretimi bol olduğu için güzel. Ama bunların Türkiye müzik endüstrisine hiç katkıları yok. Türk pop müziğinin bugün dünyada hiçbir değeri yok ve ne üzücü ki bugün için pop müziğin bir kilometre taşı yok. İyi ki Fecri Ebciolu ile Sezen Cumhur Önal ilk Türkçe şarkı sözü kavramını bize getirdi. Çiğdem Talu ve Melih Kibar Türk bestelerini ön plana çıkardı. Erol Büyükburç, İlham Gencer gibi önemli insanlar vardı. Şimdi bir ‘üçüncü dalga’ var. Aslında onlar popüler kültür endüstrisinin çok dışındalar. Farklı bir akım. Popüler kültürde çok ön planda değiller. Kliplerini televizyonda göremiyorsunuz. Radyolar da çok fazla yayınlamıyor. Fakat yeni nesil, popüler dayatmalardan sıkıldığı için üçüncü dalga solistlerini kendileri keşfediyor. Sanırım bu nesil bu kitleyi ön plana getirecek.”
ŞANSLI NESİLDİK
Radyo macerası 1994 yılında başlayan Kuyucu o dönemin tüm radyocularını şanslı addederek “Radyolar yeni yeni kuruluyor, istihdam hazır değildi. Bir şekilde müzikle bağı olanlar giriyordu. Ben de müzik eğitimimi Melih Kibar, Timur Selçuk gibi isimlerden almıştım. Piyano çalıyordum” diyor ve radyonun o günlerden bugüne nasıl yol aldığını şu sözlerle anlatıyor: “İlk önce teknlojinin gelişmesi sayesinde radyo mecrasının iletişim biçimi değişti. İnternet klasik radyoyu biraz daha geri plana düşürdü. Sektörün en büyük sıkıntısı da radyoda müziğin ön plana çıkmasıl oldu. 90’larda konuşma ve şov programları yapılırdı. Radyo şu anda müzik kutusuna döndü. Ben yetmişli ve seksenli nesle yetiştim, kısmen de doksanlı nesle. Doksanlı nesil radyoyu sadece müzik için dinliyor. Müzikal anlamda da doksanlarda arabesk, fantezi alaturka müzik yayını normalken 2000’lerde tamamen pop müziğe döndü. Bu da müzikal kirlenme yarattı. Kendi öz kültürünün unutulmasına yol açtı.”
Sosyal medya gizemi öldürdü
Kuyucu, radyocuların o zamanlar bugünün sosyal medya fenomenleri kadar ünlü olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “O yıllarda hiçbir fotoğrafımızı sunma şansımız yoktu. Sadece gazete ilanlarında gösteriliyordu. Bu da tabii bir gizem yaratıyordu. Taksiye dindiğimde ‘abi sen radyocu musun’ dendiğini hatırlıyorum. Radyonun en önemli özelliğidir; insanlar dinlerken sizin nasıl biri olduğunuzu hayal ediyordu. Görüntü arka planda olduğu için sesler daha önemliydi. Ünlüler için de aynı şey geçerli. O zaman ünlülere ulaşmak zordu. Bir şarkıcıyı programa gittiği zaman hayranları telefonun başında bağlanmak için bekliyordu. Bugün olması imkansız, nostaljik bir duygu. Sosyal medya gizemi yok etti. Bu birazcık ilişkileri yumuşattı ama değeri de düşürdü. Bu gizemi koruyan bir tek Tarkan var. Sosyal medyadan da onu devam ettirdi.”
Yalnız bir ailede büyüdüm
Türkiye’de doğup büyüyen Michael Kuyucu’nun kökenleri Yunanistan’a dayanıyor. Ailesinin Türkiye’yi çok sevdiğini ve bu nedenle bu toprakları terk etmediğini söyleyen Kuyucu, mübadele mağduru oluşunu şöyle anlatıyor: “1960’larda tek parti döneminde 100 bine yakın tebaası Yunan olanlar sınır dışı edildi. Ben o dönemin mağduruyum. Anne babam dışında bütün sülalem yurt dışına sürüldü. Ailem hiçbir zaman gitmek istemedi. Bu, onlar için çok zor bir seçimdi. Ben de çocukluğumda bunu çok sorguladım ama bu asla taviz vermedikleri bir konuydu. Burada yaşadık, burada öleceğiz. Ailem çok yalnız kaldı ve ben de yalnız bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm. Bunun yansımalarında geçen bir çocukluğum oldu. Kuzenlerim var Yunanistan’da gidip geliyorum. Hepsinde bir Türk sevdası var.”
Günümüzde herkes radyocu
Bugün ise dijital platformlar, web radyoları ve bireysel radyo kanallarının revaçta olduğunu görüyoruz. Klasik radyo dinleyicisi giderek azalıyor. Dijital platformlarda insanlar kendi kişisel radyo kanallarını kuruyor. Artık herkes radyocu diyebilir miyiz? Kuyucu bu soruyu şöyle cevaplıyor: “Elbette. Çünkü bu sistemler çok pahalı değil. Yurt içi ve yurt dışından servis alabiliyorsunuz. Şu an aylık elli lira gibi çok cüzi rakamlara web radyosu açabilirsiniz. Benim dört tane kişisel radyom var. Tematik radyoların sayısında artış var. İleride daha da artacak. Blog gibi sevdiğiniz şarkıların listesini yapabilirsiniz. Patron sizsiniz. Bilgisayarınıza mikrofon takıp radyocu havasına da girebilirsiniz. Ticari işletme olmadığı için telif ödeme zorunluluğu da yok.”