Cem Ceminay Akşam Gazetesinden Emine Bıyık’ın Sorularını Cevapladı!
İşte O Röportaj;
Bugünlerde neler yapıyorsunuz?
Hafta içi her gün saat 07.00 ila 10.00 arası Radyo Slowtime?da ?işletme?ye devam ediyorum. Onun haricinde yazı yazıyorum.
Radyoculuk yapmadan önce çeşitli işler yapmışsınız. Radyocu olmaya nasıl karar verdiniz?
Aslında ilk işim radyoculuktu. Lise yıllarımda TRT’de program yapıyordum. Yabancı müzik çalıyordum; çok tutulmuştu. Para kazandığım ilk işim? Sonrasında farklı işler yaptım çünkü Türkiye’de radyo programcılığı, o zamanlar geçerli bir meslek değildi. İşletme ve pazarlama mezunuydum. Annem ve babam “Seni bu kadar zaman radyocu olasın diye okutmadık” dediler. Ben de Amerika’da çeşitli satış ve pazarlama işlerinde çalıştım. Ama radyoculuk kanımda vardı. Sonunda Cem Ceminay yuvasına döndü. Benim yerim burasıydı. Bu işi zevkle yapıyorum.
LAUBALİ DEĞİL, KALİTELİ OLMALISIN
Bir röportajınızda “Kaliteli radyocu yok” demişsiniz. Kaliteli radyocu nasıl olmalı sizce?
Radyocu işini bilerek ve severek yapmalıdır. Radyocu arkadaşlarımın bir kısmını çok boş vermiş buluyorum. Çoğu radyo, bu yüzden müzik radyosuna döndü. Mikrofon karşısına geçince hazırlıklı olmak; çalışmak gerekiyor. Laubali değil, kaliteli olmalısın. Dinleyicilerinle aranda mesafe olmalı. Belden aşağı espriler yapamazsın! Çok ince bir çizgi var orada. İyi bir radyocu olabilirsin fakat kalitesiz olursun. Dinleyiciyle yakınlaşmak için kaliteni bozmamalısın. Kaliteyi korumak programa saygıyı sağlar. Bunu başaran radyocular da var, başaramayanlar da. İyinin belirlenmesi için her sektörde kötülerin de olması gerekiyor. Burada sadece sıkıntı; dikkati iyi ve kötü çekiyor, aradakiler kaynıyor (gülüyor).
“KONUŞAN RADYOLAR” ÖLMESİN!
Radyocu olmak isteyen gençlere ne önerirsiniz? Mesela iyi bir radyocunun olmazsa olmazı var mıdır?
Eğitimdir, Kendini geliştirebilmeli, her konuda bilgi sahibi olmalı, konuşmayı, insanları ve hayatı sevmelidirler. Hayatın içinde, gündemdeki olayları takip etmeleri, ilgili olmaları gerekiyor. Çok zor bir iştir; maddi karşılığı pek yoktur. Ama zevki bambaşkadır, televizyon gibi değildir. Radyocu olmak isteyen gençlere sesleniyorum; severek yapsınlar bu işi ve vazgeçmesinler. Konuşan radyolar ölmesin.
Türkiye sizi neden sevdi?
Vallahi “Canım Türkiye’m”dediğim ve canım Türkiye’mi çok sevdiğim için herhalde. Çünkü sevgi karşılıklıdır. Ben ülkemi, insanlarını, toprağımı çok seviyorum? Bir sloganım var benim; “Sevgi, saygı, birlik, beraberlik, barış” diye; geçerli bir slogandır. İnanarak söylerim; samimiyimdir. Beni çok farklı kitleler dinler. Yaşlılar, gençler, küçük çocuklar. Mesela küçükler telefon şakalarıma bayılırlar.
Sizce Türkiye nelere gülüyor?
Türkiye, önce kendine gülüyor (gülüyor). Biz şanslı insanlarız. Çünkü Türkiye gibi bir ülkede yaşıyoruz. Etrafımızda o kadar ilginç olaylar oluyor ki ünlülerimiz sağ olsunlar bize çok malzeme veriyorlar. Daha önce kendilerine gülmeyi öğrendilerse aslında her şeye gülebilirler. Ben mesela en çok kendime gülerim. Karamsar bakmaman gerekiyor. Hep esprili noktaları görürüm, yakalarım. Gazeteyi okumaya arka sayfalardan başlarım (gülüyor). Alıştıra alıştıra üçüncü sayfalara bakarım.
Seyahat etmeyi çok sevdiğinizi biliyoruz. Mesela televizyonda da birçok örneği olan ülke ülke gezip oraları tanıtan bir program teklifi gelse nasıl değerlendirirsiniz?
Aslında çok iyi olabilir. Canım Türkiye’mi de tanıtmak iyi olabilir (gülüyor). Ben mesela Türkiye’nin birçok yerine gitmemişim. Ona üzülüyorum. Türkiye’nin içinde de böyle bir program yapılabilir. Ne bileyim Kapadokya’ya gitmedim mesela kendimden utanıyorum. Belçika’ya gitmiştim. Orada bir taksiye bindim, taksi şoförü “Sizin ülkeniz çok güzel” dedi. Herif benim memleketimi benden daha iyi biliyormuş. Bütün Ege sahilini, Kapadokya’yı gezmiş. Turistler daha meraklı oluyor. Gezmesini, yeni yerler keşfetmesini severim. Pasaportum cebimdedir; her an gidebilirim.